11 Ocak 2019 Cuma

Tıbbi Bitkilerin Yan Etkileri Hakkında Bilinenler


Bitkilerin yan etkileri; deri-karaciğergastrointestinal - pulmoner - kardiyovaskülerendokrinal - renal-hematolojik - nörolojik tüm organ ve sistemleri tutabilir. Bu istenmeyen durumlar kişinin yaşı, cinsiyeti, genetik yapısı, beslenme durumu, mevcut hastalıkları ve aldığı tedaviler gibi faktörlere bağlı olarak değişik şekillerde seyredebilir.

Dermatitten anaflaksiye kadar uzanan deri reaksiyonları ve ışığa duyarlılık görülebilmektedir. Bazı bitkisel kremlerin üzerlerinde belirtilmediği halde kortikosteroid içerdikleri tespit edilmiştir. Arsenik ve cıva içeren bazı ayurvedik bitkisel tedaviler tipik deri lezyonları yapabilmektedirler. Ekzema gibi deri lezyonları için oral alınan bitkisel ürünlerin de sistemik yan etkilere neden olma olasılığı vardır.

 Bazı endemik bitkilerin karaciğere toksik etki gösterdiğine dair bulgular mevcuttur. Karaciğer enzim düzeylerinde yükselme yapabilirler. Çocuklarda rastgele yenilen bitkilere ilişkin hepatit vakaları rapor edilmiştir. Sauropus androgynus ve Aristolochia türlerinin hepatit, bronşiyolit obliterans, böbrek yetersizliği ve hatta ölüme yol açtıkları bildirilmektedir. Bir bitkinin alınan bir ilaç ile birlikte hepatotoksik etkisi beklenenden fazla olabilir.


Soğuk algınlığı, grip gibi rahatsızlıklarda kullanılan Echinacea purpurea (ekinezya) bulantı ile kusmaya yol açabilir, pıhtılaşmayı etkileyebilir. “Herbal ektasi” olarak nitelenen Ephedra (efedra, ma huang) türleri, zayıflama çaylarında, karışımlarında, enerji içeceklerinde bulunmakta ve yurt dışında bazı zayıflama kliniklerinde, reçeteyle satılan fenfluramin, deksfenfluramin gibi anoreksi ilaçlarına alternatif amaçla kullanılmaktadır. Efedra; gastrointestinal bozukluklar, bulantı, kusma, hipertansiyon, aritmi, insomniya, tremor, sinirlilik, başağrısı, dehidrasyon, terleme, hipertermi, deride pullanma, karaciğer yetmezliği, otonomik bulgular ve psikolojik değişikliklerin yanısıra inme, infarktüs, serebrovasküler olaylar, hatta ölüm gibi son derece ciddi hadiselere yol açabilir.


 2004 yılında Amerikan “Gıda ve İlaç Dairesi” (Food and Drug Administration, FDA) tarafından efedra alkoloidlerinin gıdalarda bulundurulması yasaklanmıştır (43). Depresyon için kullanılan binbirdelik otu (Hypericum perforatum, St.John’s wort, sarı kantaron) “herbal Prozac” olarak da satılmakta olup monoamino oksidaz ( MAO) enzimini inhibe edebileceği gibi kullanan kişilerde, serotonin, dopamin, norepinefrin düzeylerinde artışa da yol açabilir. Bu nedenle reçete edilen antidepresanlarla birlikte kullanılmamaları gerekir. Literatürde bu otun gastrointestinal rahatsızlıklar, halsizlik, konfüzyon, baş dönmesi, ağız kuruluğu, saç dökülmesi, manik bozukluk, hiperaktivite, irritasyon, alerji, ışığa duyarlılık gibi istenmeyen olaylara neden olabildiği bildirilmektedir.


Bu otun ekstraktındaki etken maddeler ışıkla reaksiyona girerek serbest radikaller meydana getirmektedir. Serbest radikaller; hücrelere zarar vermenin yanı sıra, örneğin; gözdeki yapısal proteinlere saldırarak katarakta yol açabilmektedir. 


Bilişsel yetileri, belleği kuvvetlendirmek, enerji ve performansı artırmak için yaşlılara önerilen; öğrenciler tarafından ise sınav öncesi kullanılan Ginkgo biloba preparatları özellikle beyni besleyen damarlarda genişlemeler yaparak bu etkisini gösterdiğinden ve pıhtılaşmayı azalttığından iç kanamaya yol açma olasılığı bulunmaktadır. 


Gençliği uzatıp cinsel performansı artırmak amacıyla kullanılan Ginseng, uykusuzluk, baş ağrısı, bulantı yapabilir. Fitoterapiye ilişkin uzun dönemli etkiler pek çalışılmadığından, üreme, teratojenite ya da kanserojenliği hakkında hemen hemen hiçbir şey bilinmemektedir. Örneğin güvenli görüldüğü için uzun süre kullanılan antranoid laksatiflerinin kolorektal kanserlere yol açma potansiyeli olabileceği bildirilmiştir. 


Elektronik veritabanlarında fitoterapinin kardiyovasküler sistem üzerindeki yan etkilerini irdeleyen bir taramada; aritmi, arterit, göğüs ağrısı, konjestif kalp yetmezliği, perikardit, hipotansiyon ya da hipertansiyon, koagülasyon bozuklukları, infarktüs, inme ve ölüm bulgularına ait anekdotal kanıtlara rastlanmıştır. Yine fitoterapinin psikiyatrik ve nörolojik yan etkilerini konu alan bir kompüterize literatür taramasında çok sayıda serebral arterit, serebral ödem, deliryum, konfüzyon, ensefalopati, hallüsinasyon, intraserebral hemoraji, ruhsal bozukluklar, yürüme bozuklukları, kas zayıflığı, parestezi, koma raporlarına rastlanmış olup birkaç ölüm bildirimi de tespit edilmiştir. 


Pediatrik acil, nöroloji ve onkoloji kliniklerine başvuran çocukların aileleri ile, fitoterapiyi de içine alan tamamlayıcı ve alternatif tedavi kullanımı konusunda yapılan anket çalışmalarında ailelerin önemli bir kısmının çeşitli zamanlarda bitkilerle tedaviye başvurdukları ancak ebeveynlerin bu ürünlerin yan etkileri hakkında hiçbir bilgileri olmadığı saptanmıştır. 


Çocuk-gebe ve emziren kadınlarda zaten çalışma yapmanın riskli olması durumu, bu bireylerde bitkisel tedavinin yan etkilerini biraz daha bilinmezliklerle dolu hale getirmektedir. Gebe, bu ürünleri kullanıyorsa bitkideki çeşitli etken maddelerin plasentadan geçip geçmediği veya ne kadar geçtiği de bilinmemektedir. Üzerinde durulmayan ancak önemli olabilecek bir konu da, bitkisel ürünlerin biyokimyasal testlerin sonuçlarını değiştirebileceğidir. Diş hekimliğindeki bazı uygulamaları da etkileyebileceğinden, diş hekimlerinin de öykü alırken bu noktaya dikkat etmeleri önerilmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MERHABA ARKADAŞLAR YORUMLARINIZ BENİM İÇİN KIYMETLİDİR. YORUMLARINIZI BİZLERLE PAYLAŞMAYI UNUTMAYINIZ